Sahip olduğumuz aile bağlarının doğasına göre zaman zaman hepimiz ailemizden kaynaklı bazı varoluşsal sıkıntılarla muhatap olabiliyoruz. Çok koruyucu kollayıcı bir aileye sahip olmak da kendi içinde sorunlu bir aileye sahip olmak da birey bazında gelişimimizi olumlu veya olumsuz etkiliyor elbette. Büyük veya küçük kardeşler, ebeveynler, üvey aile üyeleri, yaşlılar, yengeler, dayılar, teyzeler. Geniş veya çekirdek ailemizin her bireyi kendi yaş grubuna, tecrübelerine, şartlarına ve yaşanmışlıklarına bağlı olarak bir takım dönemlerden geçiyor. İşin içine jenerasyon farklılıkları, değişen yaşam tarzları da girdi mi bir araya gelince kimi zaman bu ilişkileri yürütmek zorlaşabiliyor. Her birey yerini bu aile bağları arasında bulmaya çalışır. Burada aile ilişkilerinizi en iyi şekilde yönetmek için bir takım hikayeler ve tavsiyeler bulacaksınız.

Ailemizi sevmek zorunda mıyız? Ben hayırsız evlat mıyım?
Ebeveynlerimiz bizim rol modelimiz, ilham kaynağımız, koruyucularımız. Ergenlikte, kendi kimliğimiz oluşmaya başladığında, insan ailesine karşı aynı duyguları ve hayranlığı hissetmeyebiliyor. Tek başına muhakeme yeteneği kazanıp dünyayı kendi gözünden değerlendirmeye başlayabildiğinde kendine “kimseyi sevmek zorunda değilim.” diyebiliyorsun. İşte tam o anda, üzerinde hak sahibi olduğunu düşündüğün ebeveynlerin ile fikir ayrılığına düştüğünü hissettiğinde kendine kızmaya başlıyorsun. Önemli değil, insan ailesini sevmek zorunda değil ve inan bunu kabul etmek çok iyi hissettiriyor!