Özet |
Korkular bizi nasıl etkiler?
İnsanoğlunun sahip olabileceği yüzlerce fobi mevcut. Bazı korkular var ki en ilginç fobiler kadar ünlü olmasa da insan yaşamı için kilit rol oynuyor. Öncelikle korku ve fobi arasındaki fark nedir bir bakalım. Korku doğal, ve doğuştan sahip olunan bir duygu iken fobiler, korkunun takıntı ve kaçınma ile karakterize olduğu şeklidir.
👉 Daha yakından baktığınızda, “sıradan” korkular ve fobiler arasındaki fark o kadar net değil. Örneğin karanlıktan korkan insanları ele alalım: bu bir fobi mi, değil mi? 🤔 Kaçınma davranışları bir süre sonra takıntılara yol açabilir. Ve bu durum zamanla yaşam tarzınıza etki edebilir: bütün gece televizyonu açık bırakacaksınız, panjurları açık bırakacaksınız, mümkün olduğunca geç yatacaksınız, belki yatağa kendi başınıza gitmek için çaba harcamanıza gerek kalmaması için uyku hapları ya da televizyonun karşısındaki kanepenizde uyuyacaksınız …
Belki fobi şeklinde deneyimlemiyoruz fakat hepimiz çeşitli korkulardan etkileniyoruz. Kaybetme korkusu vakasını ele alalım. Kendimize şu soruyu soracağız: Yeterince kazanıyor muyum? Sokağa düşmemek için yeterince param var mı? Eksiklik korkusu diyelim; buzdolabını dolduracağız, dolapları, kileri dolduracağız, stok yapacağız... Nüfusun yaklaşık %90'ını ilgilendiren bir korku.😬
Sonunda tüm bu korkular günlük yaşamda sorunlara neden olacaktır. Aşırı yemek yemeden tutun, mantıksız profesyonel seçimlere kadar bir çok yönden bize etkileri olacaktır. Örneğin: daha az çalışma olasılığınız olsa bile çok çalışmayı tercih etmek. Bütün bunlar ise bir dizi sonuç doğurur: Yorgunluk, aile ile daha az zaman geçirme vb... Tüm bu korkulardan kaçınmak için geliştirdiğimiz savunma mekanizmaları eninde sonunda gelir yine bize döner.
Yaşamda bize engel olan 4 korku
Psikolog Eudes Séméria, tüm bu korkuları 4 ana kategoride sınıflandırmaya karar vermiş :
- Büyüme korkusu ;
- Kendini onaylama korkusu ;
- Harekete geçme korkusu ;
- Ayrılma korkusu
1- Büyüme korkusu:
En önemli korkulardan biri. Aslında her şey bu korku ile başlıyor. Artık geçmişte kalsa da, bizlerde önemli izler bırakan “çocuk” ile yetişkin olmaya meyilli olan biz arasında yaşanabilecek çatışma. Bahsettiğim çocuk, kişisel olarak geçmişte olduğumuz küçük çocuk değil. Yaşamın kaynağından fışkıran, yaşama arzusu dolu, ham, içgüdüsel, kaotik, meraklı. Her anlamda şaşkınlığa düşebilen küçük insandan bahsediyorum. Yunan felsefesinden yola çıkarak merak eden ve soru soran çocuk. Örnek: neden yıldızlar var? Neden bunu yiyemiyorum? Neden oraya gidiyorum? Felsefe de böyle başladı öyle değil mi? Bu bilme arzusu, çocukluk dediğimiz bir şeye demirlenir kalır. Çocuklukta bu merakların hepsi içgüdüsel ve kaotiktir, bu yüzden onunla bir şeyler yapmak için onu sınırlamanız gerekir.
Bu yüzden yetişkin “sınırlarını belirleyebilen” ve “onlara saygı duyan kişi” olarak tanımlanabilir. Sandığımızın aksine bizi hapsedecek bir şey değildir sınırlar, tam tersine bizi özgürleştirecek bir şeydir. Çünkü aksi takdirde her yere dağılabilecek olan tüm bu bilgilerle bir şeyler yapmak mümkün olmayabilirdi. Yetişkin olmak, içimden ortaya çıkanları yönlendirme becerisidir.
Büyüme korkusu, kişinin ebeveynlerinin çocuğu olma statüsünü terk etme korkusudur. Çözüm, yer değiştirmek, anne babanız karşısında bir yerde konumlanmayı kabul etmektir ve bu genellikle ergenlik döneminde başlar. Kendinize dönüşmeye, büyümeye, artık eskisi gibi küçük bir bebek olmamaya başladığınızda ortaya çıkan bazı sorular vardır. Öncelikle insan bireyleştikçe insan belki de anne ve babasına baş kaldırıyor duygusuna kapılır. Bu kısmen doğru. Ebeveynler bebek sahibi olurken kapıları çarpaacak bir genç hayal etmedi muhtemelen. Yani şimdiden onlara ihanet etmeye başlıyorsunuz ama gerekli ve doğal bir şekilde! “Artık benim olan senin değil, kendimi özgürleştiriyorum, hayatımda ne yapmak istediğime kendim karar vereceğim” demeye başlıyorsunuz.
Ebeveynler bu başkaldırıyı kabul etmeli ve yetişkin olan çocuğunu özgür bırakmalı. Böylece onun büyürken hiçbir korkuya kapılmamasına izin verecektir. Kendinizi anne babanızın yavrusu olan bu çocuksu konumundan kurtarmazsanız, tüm hayatınız boyunca çocuksu korkulara sahip olmaya devam edeceksiniz.
Bu nedenle, yirmi yıldır sahip olduğunuz çocuk statüsünden kendinizi kurtarmak için ebeveyninizin boyunu aşmanız çok önemlidir. Çünkü sizi “ çocuk ” olarak inşa eden anne babanızdır. Bu durumdan kurtulmak için ebeveynlerinizi reddetmeniz gerekmez. Yapmanız gereken tek şey yetişkinlerin önünde bir yetişkin gibi yaşamayı başarmak.
Ebeveynleriniz, onları ezbere tanıyorsunuz ama gerçekte onlar ebeveyn olmanın dışında kim? Akıllarında ne var? Neler yaşadılar? Siz 5 ya da 10 yaşındayken söyleyemedikleri ama belki 20 ya da 25 yaşınıza geldiğinizde size söyleyebilecekleri şeyler neler? Ebeveynlerimizin geçmişini bilmek çok önemlidir, onların hayatlarını, belki de büyük büyük dedelerin tarihini bilmek, sizi büyütürken aşıladıkları korkuları anlamak için çok değerli. Neden size böyle bir eğitim vermeyi seçtiler? Bu soruları sorabilir ve zamanla ailemizle olan ilişkimizi sağlıklı bir şekilde inşa edebiliriz.
2- Kendini onaylama korkusu.
Büyüme korkusunun bir uzantısı. Kendini onaylamak ve kendi doğrularını savunmak ne anlama geliyor? “Bu dünyada benim yerim nedir? Benim rolüm nedir?” sorusunun cevabına yaklaşmak!
Örneğin gazeteci olan ama “gazetecilik yapıyorum” demeyi tercih eden insanlar var. Neden gazeticilik mesleğini sadece uygulayan biri olduğunu söyler insan? Biraz ömür boyu stajyer olmak gibi. İddialı olmaktan korkmak, kendinizi onaylamak bireysel içhuzur ve iyi hissetme hali için oldukça önemli. Büyümek için ailenizle olan ilişkinizde yer değiştirmeniz gerekir. Yer değiştirmek, ilişkileri de değiştirmektir.
Bu kendi kendini onaylama korkusu, özgüven oluşumuna engel olan bir korkudur. Sokakta birine adres sormak, yardım istemek, randevu almak için telefon açmak, topluluk önünde konuşmak ve hatta daha da ciddi hale geldiğinde sosyal fobi ile bile sonuçlanabilir. Kim olduğumuzu küçümseriz, ben olmaktan korkarız. Kendimizden bahsetmemeye ve sürekli başkalarını dinlemeye odaklanırız.
3- Harekete geçme korkusu.
Çoğu zaman, erteleme davranışı olarak kendini gösterir. Erteleme veya bir şeyleri önceden planlayamama. Kendinizi 1 ay ilerisini projelendirirken göremiyorsanız, yaptıklarınızın etkisini görmeniz de zorlaşır. Ertelemenin bir başka yönü de hayatta ilerlememekte zorlanmaktır. Bu çocuksu pozisyonda kalmaya çalışmak aynı zamanda hayatın kaygılarını inkar etmenin bir yoludur: “Hayat çok tehlikeli, hayata girersen ölürsün”. Bu durum çocukluk döneminden yadigar bir bilişsel çarpıtmalar durumu da olabilir.
Ancak ölüm varoluşsal bir meseledir, insan olmanın bir parçasıdır. Öleceğimizi bilmekten başka türlü yaşayamayız. Ama büyümekte ve harekete geçmekte direnen yetişkinler belki de bu gerçekten kaçıyor. Çocuksu pozisyon daireler çiziyor ve ölüme giden büyük düz çizgiyi yok sayıyor. Sorun şu ki, savunma mekanizmaları gün gelir size karşı döner ve profesyonel, romantik veya aile hayatını engelleyecek düşünce ve davranış kalıplarına dönüşür.
Harekete geçme korkusunun bir diğer yönü de ruminasyondur. Orada, çemberler halinde dolaşan düşünceler, oldukça olumsuz ve isyan içindeyiz. Sorunlar sorunları takip eder ve sonuç hep en başa dönmektir. Daireler çiziyorsunuz çünkü her sorunun sonunda, bilişsel olan bir çözüm bulmak yerine başka bir sorun buluyor ve suçu ona atıyorsunuz. Bu nedenle bir noktada bu döngüyü kırmak için bir çıkış yolu bulmanız gerekir ve taşın altına elinizi koymanız gerekir.
4- Ayrılık korkusu.
Ayrılık korkusu aslında başkaları ile kurduğumuz bağlara güvenme korkusudur. Bu bağların yeterince güçlü olmadığını düşünürsem hayır demeye cesaret edemem, kendim için istediğimi söylemeye cesaret edemem. Kendi duruşumu ortaya koymak ve müzakere etmekten korkarım. Bu nedenle, tam bir bağımsızlık biçimi altında saklansam da duygusal bağımlılık geliştirebilirim.
Tüm çocukluğumuz boyunca aldığımız eğitim tarafından şekillendiriliriz. Her şey bağlamsaldır. Dünyaya geldiğimizde; 1 kaplanacak ve 1 tahsis edilecek yer var bize. Yıllar geçtikçe yerinizi alacak veya bu yerin şeklini alacaksınız. “Asla dışına çıkılmayacak” aile emirleri varsa, onları kendine sınır belirleyeceksindir. Ya da buna karşı geleceksin, çünkü sana tahsis edilecek yeri istemeyen insanlar da olabilir! Yani örneğin siz evden ayrılmazken, yurt dışına gidecek olan kız kardeşiniz de olabilir, çünkü anne babasından uzaklaşması gerektiğini hissetmiş olacaktır.
Sormamız gereken doğru sorular neler?
Herhangi bir rahatsızlık veya huzursuzluk fark ettiğiniz andan itibaren kendinize sorular sormalısınız. Sorunlar farklı biçimlerde karşımıza çıkabilir; kaygı, depresyon, korku ve hatta kişinin profesyonel veya romantik yaşamında yaşadığı tekrarlayan döngüler. Örneğin; "Neden hep yanlış erkeklere aşık oluyorum?!”...
Kişinin bir şikayeti olduğu andan itibaren, kişinin bu dünyadaki konumunu, yerini sorgulaması için bir sebep var demektir! Bu iyi bir haber mi? Kötü bir haber mi? Bu noktada bakış açısı devreye girer. İnsanın kendini sorgulaması ilerleyebilmesi için ona yol açar.
Diyelim ki, hayatta olduğunuz yerden memnun değilsiniz. Peki "iyi" bir yer nedir? Doğru yeri anlamak için aşağıdaki 3 boyutta kendimize bir dönüp bakmalıyız:
- genel olarak başkalarıyla, özellikle anne babanızla olan ilişkileriniz ;
- dış dünyayla olan ilişkiniz, yani yemekle, uykuyla, giyinmeyle, evinizle ve eşyalarınızla olan ilişkiniz;
- ve kendinizle olan ilişkiniz, yani aynaya baktığınızda veya zihninizin içinde kendinizi nasıl yargılıyorsunuz? Özsaygınız, özgüveniniz ne durumda?
Bu üçlü kavşağın ortasında BEN var, yani senin yerin var. Burayı değiştirmek için ilişkileri değiştirmek gerekiyor, aynı mantık!
İlişkileri değiştir:
- Ebeveynler ile ilişki: eğer hala çocuk konumundaysanız bunu bir değerlendirin;
- Dış dünya ile ilişki: evinize yatırım yapmadığınızı düşünüyorsanız bunu bir değerlendirin, erteleme davranışından muzdarip iseniz bu konuda kendinizi geliştirmek için bir şeyler yapın;
- Kendiniz ile ilişki: bedeninizle barışık mısınız? Veya kendinizi küçümseme eğiliminde misiniz?
Bu noktalar üzerinde çalışın ve kişisel gelişim kaynakları, yaşam koçları veya ruh sağlığı uzmanları ile kendinizi daha iyi hissetmek için adımlar atın.
Korkularımızla ilerleyebilir miyiz? Bunların üstesinden gelmeyi nasıl öğreniriz?
Psikoterapi çok iyi bir seçenek ama aynı zamanda günlük olarak küçük egzersizler de faydalı olacaktır💪 . Yoga ve meditasyon doğal antidepresan. Ayrıca şükran günlüğü gibi bireysel kişisel gelişim egzersizleri iyi hissetmeniz için size destek olacak.
Örneğin; Kendime hayatımla ilgili neler söylerim? Ergenlik dönemini hatırlamayan çok insan var… O halde çocukluktan bahsetmeyelim. 20’li yaşlara kadar birkaç hatıra. Geçmişimizi bilmiyorsak kendimiz hakkında adil bir vizyona sahip olamayız. Bu nedenle, sadece iyi şeyler olduğunu anlamak için bile olsa, bu anlatımı yeniden yapmak zaten ilk iş! Özellikle de sadece olumsuz şeyler olduğunu düşündüğünüzde, geriye dönüp iyisi ve kötüsüyle geçmişe dönmek iyi olacaktır.
Geçmiş hatıralarla başa çıkmak, onları konumlandırmak gerekir ve kendi yolculuğumuzun taşlarını yerine yerleştirmek önemsiz gibi görünebilir ama çok değerlidir. Affetmeyi öğrenmek, kabullenmenin bir güç olduğunu farkına varmak.
Bazen geçmiş hatıraları düşünmek ağır gelebilir ve rahatsızlık yaratabilir çünkü defansa geçmek isteyeceğizdir. Hatırlamak istemeyeceğimiz, yüzleşmekten korkacağımız şeyler olacak elbette. Çünkü başımıza gelenlerden sorumlu olmak istememe eğiliminde oluruz. Bir nevi eylemsizliğin konformizmi.
Bu tip savunma mekanizmalarına dokunduğumuz andan itibaren somatizasyonlar gelişecektir. Ciddi bir şey yok ve bu geçici! Kendinize bunu hatırlatın. Yolda olduğunuzun ve yaşam devam ettikçe yolculuğun devam ettiği gerçeğini göz ardı etmeyin. Yaşamın tutunulacak en güzel detayı budur. Genelde baş dönmesi, baş ağrısı, sırt ağrısı… birer somatik dirençtir. Hikayenizi anlatabilmek bazen zaman alsa bile, bunun ötesine geçmeniz gerekiyor.
Dönüm noktaları olarak anılabilecek dönemlerin dökümü için yılda bir satır aralığı açın. İlk başta zor olabilir, ama sonra yepyeni bir boyut kazandığınızı fark edeceksiniz. Yıllar içindeki değişim, deneyimler ve gelişim süreçleri, onlara baktıkça yaşamda var olduğunuzun kanıtı niteliğinde karşınıza dizilecek. Geçmişin bilmediğin veya unuttuğun bir parçası. Nostalji bağımlısı olmaktan bahsetmiyorum ama arada bir gidin fotoğraf albümlerine bakın, ebeveynlerinizi sorgulayın… Size ait olanı geri kazanın ve önemli bir parçanızla yeniden bağlantı kurun.
Çünkü bu korkular ya vücudunuzla ya da size ait bazı bölümlerinizle bağlantınızı kaybetmenize neden olur.
Yazar notu: işlevsel korkularBu makale sizi etkilediyse, kitabın fransızcasına ulaşmanız için aşağıda bir link bırakıyor olacağım. Eudes Séméria'nın açıkladığı gibi, bu korkular gelişimimize, esenliğimize, ilişkilerimize ve diğer birçok şeye zarar verir."Kitap linki" Kitabında bu korkular üzerinde çalışmak için bir sürü pratik alıştırma bulacaksınız. Derin bir acı hissediyorsanız, bir psikologdan randevu almayı beklemeyin. Seanslar boyunca mutluluğunuza doğru birlikte ilerleyeceksiniz. #BornToBeMe |